Assange Davası ve Basın Özgürlüğü

yazan: Özgür Kurtuluş

Dün İngiltere’de görülen davada Julian Assange‘ın ABD’ye iade talebi reddedildi. Eğer iade kararı çıksaydı, bu dünya çapında araştırmacı gazeteciliğe vurulmuş büyük bir darbe olacak; gazetecilerin haber toplama süreci suç sayılabilecek ve ifade özgürlüğü üzerinde caydırıcı bir etki yaratacaktı. Örnek teşkil edilecek bu karar, insan hakları ihlallerini ifşa eden gazeteciler ve ihbarcıların, nerede olurlarsa olsunlar, “ulusal güvenlik” gerekçesiyle iade ve kovuşturma riski altında oldukları anlamına gelecekti.

Neyse ki Assange, İngiltere kamuoyunun ve uluslararası örgütlerin baskısı ile şimdilik ABD’ye iade edilmiyor. Ancak bu kararın önemini anlamak için dava sürecini şöyle bir gözden geçirmekte fayda var. Bilindiği gibi 26 Temmuz 2010’da Julian Assange, Wikileaks adlı sitede 2004-2009 yılları arasında Afganistan Savaşı ile ilgili 92.000 resmi belgeyi The Guardian, The New York Times ve Der Spiegel ile birlikte yayınlamıştı. Bu belgeler ABD ordusu içinde hazırlanmış gizli belgelerden, iç yazışma ve raporlardan oluşuyor; sivil kayıplar, işkenceler ve dost ateşi ile hayatını kaybeden askerler hakkında bilgiler içeriyordu. Belgeleri Chelsea E. Manning isimli bir ABD ordu mensubu sızdırmıştı. Belgeler yayınlandıktan kısa bir süre sonra, Manning görev yaptığı Kuveyt’teki Camp Arifjan üssünde tutuklanarak yargılanmış, 14 Ağustos 2013 tarihinde casusluk suçlamasıyla 35 yıl hapis cezasına çarptırılmıştı. Manning 18 Ocak 2017 yılında Obama tarafından affedildi.

Bununla birlikte ABD belgeleri yayınlayan Julian Assange‘ın peşini hiç bırakmadı. Assange ise geri adım atmadı ve WikiLeaks, Küba’daki Amerikan üssü Guantanamo’da esirlere yapılan muameleye dair kurallar, Kenya’daki yargısız infazlar, Afganistan ve Irak Savaşı’ndaki sivil ölümlerine dair belgeler yayınlamaya devam etti. Bu sırada Assange’ın pasaportunu taşıdığı İsveç’te savcılık 18 Kasım 2010’da cinsel taciz suçlaması nedeniyle Assange için uluslararası yakalama kararı çıkardı.7 Aralık 2010 günü hakkındaki tecavüz iddialarıyla ilgili gönüllü olarak ifade vermeye gittiği Londra’daki polis merkezinde hakkında yakalama kararı olduğu gerekçesiyle tutuklandı. 14 Aralık 2010 tarihinde çıkarıldığı duruşmada kefaletle şartlı tahliye edildi.

Cinsel taciz iddialarının asılsız olduğu ve gözaltına alınmak için bahane olarak kullanıldığını iddia eden Assange 19 Haziran 2012 tarihinde Ekvador’un Londra Büyükelçiliğine giderek siyasi sığınma talebinde bulundu. 16 Ağustos 2012’de Ekvador hükûmeti bu talebi kabul etti ancak İngiltere hükûmeti karara itiraz ederek resmî olarak Ekvador hükümetini uyardı ve Assange’ın ülkeden çıkmasına izin vermedi. Böylece Assange’ın Londra’daki Ekvador Büyükelçilik binasındaki uzun bekleyişi başladı. 19 Mayıs 2017’de İsveç yedi yıldır devam eden cinsel taciz soruşturmasının düşürüldüğünü açıkladı. 2019’da ise Ekvador, ABD baskılarına dayanamayarak, sığınma hakkını kaldırdığı Assange’ı İngiliz polisine teslim etti. Yapılan açıklamada, Assange’ın “ABD’nin iade talebi” ve “kefalet şartlarını ihlal” gerekçeleriyle gözaltına alındığını söylendi.

Dava sürecindeki en ilginç ayrıntılardan biri, iddianamenin ABD tarafından hazırlanması oldu. Belki de tarihte ilk kez İngiltere mahkemelerindeki bir davada, iddianame yabancı bir ülkenin savcıları tarafından hazırlandı. Suçlamalar, daha önce kamuoyundan gizlenmiş olan Irak ve Afganistan’daki savaşlarla ilgili gerçekleri açığa çıkaran WikiLeaks aracılığıyla gizli bilgilerin yayınlanması ile ilgili. Bunlar arasında 2007’de Bağdat’ın bir banliyösüne düzenlenen ve iki Reuters çalışanının öldürüldüğü ve Afganistan’da koalisyon güçleri tarafından yüzlerce sivilin öldürüldüğü saldırı da vardı. Wikileaks, bu hikayelerin çoğunu paylaşmak için Guardian, New York Times ve Washington Post ile ortaklık kurmasına rağmen bu yayın kuruluşlarının hiçbirine dava açılmadı. Mayıs 2019’da, Casusluk Yasası kapsamında Irak ve Afganistan savaşları hakkında gizli bilgilerin aranması ve yayınlanmasıyla ilgili 17 maddelik yeni bir iddianame hazırlandı ve ABD’nin iade talebi daha güçlü bir şekilde İngiltere’ye iletildi. Böylece Casusluk Yasası bir yayıncı aleyhine suç duyurusunda bulunmak için ilk kez kullanılmış oldu. Buna göre Assange ABD’de suçlu bulunursa 175 yıldan fazla hapis cezasına çarptırılabilir.

Casusluk Yasasını belirsiz bir şekilde ifade edildiği ve uluslararası ifade özgürlüğü standartlarına uymadığı için başta Sınır Tanımayan Gazeteciler olmak üzere uluslararası kurumlar tarafından yoğun bir şekilde eleştirildi ve Assange’a Özgürlük kampanyaları başlatıldı. Kampanya kısa sürede bir uluslararası basın özgürlüğü savunuculuğuna dönüştü. Assange’ın iadesi ve mahkumiyetinin, gazeteciler ve yayıncıları kamuyu ilgilendiren bilgileri ifşa etmekten casusluk yasalarına göre sorumlu tutulması ile sonuçlanmasından ve aynı şekilde, ihbarcılar ve medya kuruluşlarına bilgi sağlayanların kovuşturmasının kolaylaşacağından endişe ediliyor. Bu kararın verilmesi ile ABD ve diğer demokratik ülkelerin, ulusal güvenliği koruma kisvesi altında gazetecileri rutin olarak yargılayan otoriter hükümetlere dönüşeceği düşünülüyor.

Assange şu anda İngiltere’de maksimum güvenlikli bir hapishane olan HM Belmarsh’ta tutuluyor. Duruşması 24 Ocak Pazartesi günü devam edecek ve Şubat ve Mayıs ayındaki celselerle tamamlanacak. Assange’ın ABD’ye iadesi süreci şimdilik durdu ancak dava sırasındaki gelişmeler öngörülemiyor. İfade özgürlüğü savunucularının en büyük kaygısı dava sırasındaki ani bir kararla bir oldu bittiye getirilerek Assange’ın ABD’ye iade sürecinin tekrar başlaması.

İlgili Yazılar

Yorum bırakın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.