Ağ Toplumunun Yükselişi

yazan: Ozgur Kurtulus

network

İnternet teknolojisi dünyadaki bütün bilgisayarları birbirine bağladı. Yani dünya insanları arasında bir iletişim olanağı sağladı. Bu yapı son 10 yıldır ağ toplumu olarak tanımlanıyor. Sosyal medya, eposta servisleri, arama motorları, sohbet uygulamaları, haber siteleri, bloglar vs. hepsi bu ağ üzerinde iletişim olanaklarını çeşitlendiren teknolojiler aslında.

2000’li yıllar boyunca son derece negatif bir algıyla ağ toplumu, topluma alternatif bir sanal yapı gibi anlaşılmaya çalışıldı. İnternet forumları, sosyal medya siteleri ve insanların etkileşimli olarak bir araya geldikleri dijital ortamlar ‘sanal cemaatler’ olarak tanımlandı. Bu ortamlarda kişilerin kendilerini tanıttıkları profiller, kullandıkları avatarlar ve rumuzlarla ‘sanal kimlikler’ oluşturdukları ve bu sanal kimlikler üzerinden aslında var olmayan kişiler gibi davrandıkları düşünüldü. En azından insanlar bu cemaatlerde ‘gerçek’ hayatlarında söyleyemediklerini söylüyor, davranamadıkları gibi davranıyorlardı. Sanal kimlikler ve gerçek kimlikler arasında yapılan bu keskin ayrımlar ile internetin toplumsal etkisi görmezden gelindi en iyi ihtimalle küçümsendi. Sanal sosyalleşmenin yüz yüze ilişkileri gereksizleştirerek ve azaltarak toplumsal ilişkilere zarar verdiği yollu iddialar itibar gördü. İnsanlar klavye başında bir çeşit yalan dünyanın bir parçası haline gelen pasif bireyler olarak kodlandı. İnternetin etkileşimli mecraları sanki bir bilgisayar oyunundan ibaretmiş gibi görüldü. Elbette bu büyük bir yanılgıydı.

Çok geçmeden klavye başında oturanın sokaktaki insanla aynı insan olduğu anlaşıldı. Evet bazıları isimlerini saklıyorlar, bazıları kendilerine ait olmayan fotoğrafları kullanıyor ve bazıları da çeşitli sebeplerden ötürü kendisi hakkında doğru olmayan bilgiler veriyordu. Ama klavye başında oturan sanal değil gerçek bir kişiydi. Kendini içinde yaşadığı toplumun çeşitli baskılarından dolayı ifade edemeyenler için bir özgürlük alanıydı İnternet. Sanal cemaat kavramının ilk kullanıldığı yıllarda yapılan çalışmalar bu cemaatlerin çoğunlukla gay ve lezbiyenler arasında yaygın olduğunu görmeleri şaşırtıcı mıydı?

Bırakın sanalı, toplumdaki görünen kimliklerden daha gerçekti dijital alandaki kimlikler. İnsanlar kendilerini toplumsal baskılardan korumayı başararak daha iyi ifade edebilmenin, kendileri gibi diğer insanlarla iletişime geçebilmenin bir yolunu bulmuşlardı nihayet. İnternet sanal değil, gerçekti. Orada kurulan ilişkiler, yapılan tartışmalar, tanışmalar, dostluklar gerçekti. Bu gerçeklik toplumsal ilişkileri değiştirecek denli güçlüydü.

Ağ toplumu kavramını ilk kullanan ve geliştirenlerden biri olan Manuel Castells bu durumu şöyle özetliyor: “Ağ toplumunda kişisel kimlik daha açık bir mesele haline gelir. Artık kimliklerimizi geçmişimizden almıyoruz, kimliklerimizi başkaları ile etkileşime girerek yaratmak zorundayız…” Castells’in etkileşimden kastettiği bilgi ve iletişim neticesinde ortaya çıkan ilişkinin taraflar üzerinde bıraktığı etki olarak anlaşılabilir. Dolayısıyla ağ toplumu, bireylerin kimliklerini kurdukları dijital etkileşimler üzerinden dönüştürerek toplumun dönüşümünü sağlar. Bu dönüşüm süreklidir.

Dolayısıyla artık İnternet, sosyal medya gibi olgular yarattıkları iletişim ortamıyla yeni bir paradigmanın, yeni bir toplumun kapısını açmıştır. Toplumların neye dönüşeceği, nasıl dönüşeceği ise her toplumun kendi kültürel, ekonomik ve siyasal yapısı ve birikimiyle belirlenecek.

İlgili Yazılar

Yorum bırakın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.