Dijitalleşme ile dijital dönüşüm arasındaki fark açıktır. Ofislerde ya da okullarda, iş ve eğitim süreçlerini çeşitli dijital araçlar ve yazılımlar kullanarak yürütmek dijitalleşmedir. Yöneticilerin, personelin, öğretmenlerin ve öğrencilerin bu araç ve yazılımları kullanmayı içselleştirerek, günlük rutinlerinin bir parçası haline getirmeleri, karşılaştıkları sorunlara dijital çözümler üretme reflekslerinin gelişmesi ise dijital dönüşümdür. Dijital araçlarının ve yazılımların her geçen gün ucuzlaması ve erişimin artması dijitalleşme süreçlerini kolaylaştırıyor, ancak dijital dönüşüm var olan yerleşik kullanma alışkanlıklarında ve ön yargılarda köklü bir değişim gerektirdiğinden nispeten daha zor bir süreç.
Nitekim bugün gündeme gelen uzaktan iş (teleworking) ve uzaktan eğitim (distance learning, e-learning) araçları yaklaşık 20 yıldır var ve her geçen yıl gelişiyorlar. Bununla birlikte bu araçları iş ve eğitim süreçlerinin bir parçası olarak kullanan şirket ve okulların sayısının oranı hayli düşük. Bunun sebebi dijitalleşmenin teknik zorluğu değil, dijital dönüşümü sağlayacak kültürel alışkanlıklardaki değişimin teknolojik gelişime ayak uyduramamasıdır. Bugüne kadar kuşak değişimi ile, yani dijital yerlilerin giderek iş hayatına katılması ve karar verici pozisyonlara gelmesi ile bu dönüşümün zaman içinde gerçekleşeceği ön görülüyordu ki, başka bir şey oldu.
Koronavirüs (Covid-19) salgını birkaç ay içinde dünya nüfusunun büyük bir bölümünü evlere kapattı. İş ve eğitim hayatının sürdürülebilmesi için dijital araçlar tercihten öte zorunlu bir ihtiyaca dönüştü. “İhtiyaç yeniliğin anasıdır” denir, Koronavirüs salgınını yavaşlatmak için bir gereklilik olarak önümüzde duran sosyal uzaklaşma da uzaktan iş ve eğitim süreçlerini mümkün kılan dijital araçlara olan ihtiyacı ortaya koydu. Uzaktan çalışma, dediğimizde işlerin evden ya da ofis dışından yürütülmesini kastetmiyorum. Uzaktan eğitim ile de, sınıf dışı ortamlarda bir şeyler öğrenmeyi değil, bu süreçlerin kurumsallaşması ve günlük rutinlerin bir parçası haline gelmesinden bahsediyorum. Ofissiz işletmelerden, sınıfsız okullardan, mekansız toplantılara, seminerlere, konferanslara uzanan bir silsile içinde, bilgi ve iş paylaşımı süreçlerinin mekandan tamamen bağımsız yürütülebileceği bir sistemden söz ediyorum. Aslında bu sistem, internetin ilk zamanlarından bu yana hayal edildi, amaçlandı ve planlandı. Buna yönelik çok sayıda çözüm üretildi, yazılımlar geliştirildi. Bununla birlikte beklenen değişim bir türlü istenen hızda gerçekleşmedi ya da hayal edildiği şekliyle olmadı. Bunda insanların sosyal ihtiyaçlarının belirleyici olduğu ortaya kondu. Yani evet bir çalışan ofise gitmeden çalışabilir, bir öğrenci sınıfa gitmeden öğrenebilir ancak ofise ya da sınıfa gitmek aynı zamanda sosyal bir ihtiyaçtır denildi. Bu sosyalleşme ihtiyacı ya da evden çıkma gerekliliği yerinden iş yapmak ve eğitim almanın sunduğu maliyet avantajlarının önüne geçti. Ta ki şu ana kadar.
Koronavirüs salgını ile beraber, birkaç ay içinde salgının görüldüğü hemen her ülkede uzaktan eğitime geçildi. Birçok işletme apar topar uzaktan çalışma düzenine geçti. Özellikle salgının ilk görüldüğü Çin’de insanların eve kapanması ile birlikte hızla teknolojik altyapı geliştirildi ve uygulamaya geçildi. Pekin merkezli çevrimiçi eğitim platformu, New Oriental Education & Technology ile etkileşimli akış platformu Agora.io ortaklığında kurulan bir girişim 1 haftalık çalışma sonucunda 1 milyon öğrencinin yararlandığı dijital sınıflar oluşturdu. Bu Çin’deki onlarca benzer girişimden sadece biri.
Elbette müfredat temelli uzaktan eğitim yeni bir şey değil. Örneğin Khan Academy yıllardır çevrimiçi dersler üretiyor ve dünya çapından yüz binlerce kullanıcıya ulaşıyor. Türkiye’de de Mobilsoft, Sebit gibi şirketler yaklaşık 20 yıldır müfredat temelli içerikler üretiyorlar. Bu içerikler Milli Eğitim Bakanlığı’nın EBA sisteminde yer alıyor. Bununla birlikte bir eğitim müfredatının, ülkedeki tüm öğrencilere çevrimiçi uygulanması oldukça yeni ve birçok risk barındıran bir durum. Her şeyden önce uzaktan eğitim bir öğretmenin konu anlatımının video olarak sunulmasından çok daha fazlası. Çevrimiçi eğitim ile yüz yüze eğitim çok farklı öğrenim ortamları. Ekran başındaki bir öğrencinin öğrenme motivasyonunu sağlamak ve neyi ne kadar öğrendiğini takip etmek, iyi bir öğrenim tasarımına, nitelikli ve etkileşimli içeriklere ve iyi bir öğrenim yönetim sistemine (Learning Management System, LMS) ihtiyaç duyuyor ki, önceden yapılmış hazırlıklar ve altyapı yoksa bunların birkaç haftada sağlanabilmesi pek mümkün değil. Daha önemlisi öğrencilerin dijital araçlara ve internete olan erişimleri arasındaki büyük farklar. Öğrenciler akıllı telefon, tablet ya da bilgisayarları ya da geniş bant internet erişimleri olmadığında ne yapacaklar? Şu an Türkiye’de bu sorunu aşmak için açık öğretimin yıllar içinde biriktirdiği tecrübeye dayanarak TV’den eğitim programlarına başlanıyor ancak etkileşimden ve ölçmeden yoksun bu metodun öğrencilere sağlayacağı fayda şüpheli.
Uzaktan çalışmaya geçen işletmeler için de birçok sorun var. Teknoloji bu sorunlardan en önemsizi gibi görünüyor. Birçok teknoloji şirketi, uzun deneme süreleri ve düşük ücret politikaları benimseyerek, işletmelerin ihtiyaçlarını karşılayacak ürünlerine erişimi arttırdı. Google, Hangouts için birkaç ay boyunca tüm G Suite ve G Suite Education müşterileri için normalde her ay ücretli olan gelişmiş özelliklere ücretsiz erişime izin verdi. Microsoft, okulların, hastanelerin ve işletmelerin Koronavirus kısıtlamalarıyla bile çalışmaya devam etmesini sağlamak için en üst düzey Microsoft Teams deneme sürümünü altı aylık ücretsiz bir şekilde sundu. ABD merkezli video konferans sağlayıcısı Zoom, ücretsiz planından 40 dakikalık sınırı kaldırdı. Çin’de 1000’den fazla hastaneden doktorlar bu hizmeti çevrimiçi konsültasyonlar için kullandı.
LogMeIn, sağlık hizmeti sağlayıcılarına, eğitim kurumlarına, kar amacı gütmeyen kuruluşlara GoToMeeting ve GoToWebinar gibi video konferans araçlarına ücretsiz erişime açtı. Cisco, aracı kullanan işletmeler için 7/24 yardım sunmak da dahil olmak üzere, mevcut olduğu 44 ülkede bulunan şirketleri desteklemek için Webex aracına yatırım kararı aldı.
Bu hızlı geçiş için gerekli donanım ve yazılım altyapısı hemen hemen hazır olduğu için sorunlar teknolojiden çok kültürel alışkanlıklardan kaynaklanıyor: Saatler süren çevrimiçi toplantılar, çalıştığından emin olmak için personeli sık boğaz eden yöneticiler, iş süreçlerini yeniden tasarlama gerekliliğinin farkına varılması, el yordamıyla hızla çevrimiçi eğitimler hazırlama telaşındaki eğitimciler, çocukları e-öğrenme modülleri karşısında tutmaya çabalayan veliler, sıkılan, motive olmakta zorlanan öğrenciler vb.
Elbette bütün bunlar yaşanması gereken süreçler. Koronavirüs salgını, geçiş sürecini hızlandırdı, daha doğru bir ifadeyle daha önceden yeterince yapılmayan hazırlıklar, palas pandıras, el yordamıyla yapılmaya başlandı. Sadece eğitim ve iş hayatı değil, kültür ve sanat hayatı da dijitale geçiş sürecinde. Salgın sonrasında belki birçok kurum fiziksel mekanlara geçiş yapacak ancak hiçbir şey salgın öncesinde olduğu gibi olmayacak ve dijital dönüşüm süreci yeni bir aşamaya geçmiş olacak.
* Bu yazı ilk olarak demokrathaber.org web sitesinde yayınlandı.