Türkiye’de Twitter’ın popülerleşmesi 23 Ekim 2011 Van Depremi ile başladı. 7,2 büyüklüğündeki deprem, ana akım medyaya çok sınırlı bilgilerle yansımıştı. Deprem özellikle Kürtlerin yoğun yaşadığı bölgeleri etkilediği için devletin yeterince etkin müdahale etmediğine yönelik bir kamuoyu oluşmaya başlamıştı. Bununla birlikte Twitter ve Facebook kullanıcıları deprem bölgesinden gönderdikleri bilgilerle, yıkımın ana akım medyada yansıtıldığından daha büyük olduğu ve devletin yardımların geciktiği ile ilgili paylaşımlar yapmaya başladılar. Depremin yarattığı yıkımla ilgili görüntüler, yardım çağrıları, bu çağrılara yanıt veren ve yardım kampanyaları organize eden ve elbette dezenformasyona yönelik paylaşımlar Twitter gündemine uzun süre hakim oldu. Bu dönemde Türkiye’deki Twitter aktif kullanıcı sayısı üç kat arttı.
Sosyal medyanın afet gibi acil durumlarda kullanımı ile ilgili dünyada birçok örnek var. 2005’te ABD’deki Katrina Kasırgası, 2010 Haiti ve 2011 Japonya depremleri sosyal medyanın etkin olarak kullanıldığı ilk büyük afetler arasında. Türkiye’de de Van Depreminden sonraki hemen her afette, sosyal medya paylaşımları olumlu/olumsuz önemli bir rol oynadı.
Dünyada ve Türkiye’de afetlerde en çok kullanılan sosyal medya platformu Twitter. Bunun sebebi Twitter’ın hızlı bir sosyal medya olması. Elbette acil bir durumda hız en önemli faktör. Twitter, depremle ilgili anlık bilgiler paylaşmakta, — göçük altındaki kalan insanların yerini tespit etme, yardım noktaları, yol kapatma güncellemeleri, yardımların koordinasyonu ve buna benzer tüm acil ve hayati bilgilerin hızlı bir şekilde paylaşılabilmesi için çok uygun bir dijital araç.
Afet durumlarında bilginin hızlı yayılması en önemli ihtiyaçlardan biri. Bununla birlikte yanlış bilgiler, sahte haberler ve yanıltıcı mesajların da hızla yayılması ve afet ile mücadeleyi olumsuz etkileyecek boyutlara ulaşması muhtemel. Afet sırasında haberler ve güncellemeler saniyeler içinde yayılabilir ve bu da insanların aldıkları bilgileri doğrulamalarını zorlaştırır. Afetler sırasında insanlar panik ve endişe içinde oldukları için karşılaştıkları mesajların doğruluğunu daha az kontrol ederler ve bu durum yanlış ve yanıltıcı bilgilerin hızla yayılmasına yol açar.
Dezenformasyon sosyal medya iletişiminin en önemli sorunlarından biri. Afet zamanlarında farklı motivasyonları olan kullanıcılar birçok yanıltıcı bilgi ortaya atıyor ve bunlar diğer kullanıcılar tarafından sosyal medyada hızla yaygınlaştırılıyor. Yaşadığımız depremde de böyle oldu. Afet sırasında sosyal medya dezenformasyonun birçok farklı motivasyonu var:
Bilgi ya da anlayış eksikliği: Özellikle afetlerin ilk günlerinde, insanlar afet hakkında doğru bilgiye veya anlayışa sahip olmayabilirler ve doğruluğunu düşünmeden inandıklarını paylaşırlar.
Paniğe kapılma ve korku: Afet karşısında insanlar endişe ve korku duyarlar. Kendilerini, sevdiklerini ve diğer insanları korumak için doğru zannettiklerini bilgileri kontrol etmeden paylaşırlar.
Dikkat çekme isteği: Çoğu durumda, insanlar sadece dikkat çekmek veya sosyal medyada popüler olmak için yanlış ve sansasyonel bilgiler paylaşırlarlar.
Kötü niyet: Bazı insanlar kasıtlı olarak zarar vermek, bir insanın itibarını zedelemek veya kamuoyunu etkilemek için yanlış bilgi paylaşırlar.
Siyasi ve ideolojik motivasyonlar: Yanlış bilgi belirli bir siyasi veya ideolojik ajandayı desteklemek veya karşıt bir görüşü küçük düşürmek için kullanılabilir.
Farklı motivasyona sahip kullanıcılar sosyal medyada yanlış bilginin yayılmasını isteyerek ya da istemeyerek neden olurken, hükümetler ve devlet kurumları da dezenformasyona sebep olan bilgi paylaşımları yapabilir. Bunun sebeplerini şöyle özetlemek mümkün:
Doğru bilginin eksikliği: Afetler sırasında bilgilerin doğruluğu zor olabilir ve hükümetler ve kurumlar, doğru olduğuna inandıkları bilgileri paylaşabilirler ancak daha sonra bu bilgilerin yanlış olduğu ortaya çıkabilir.
Durumun tam olarak anlaşılmaması: Özellikle afetin ilk günlerinde, hükümetler ve kurumlar, durumun tam olarak anlaşılamaması nedeniyle eksik veya yanlış veriye dayalı paylaşımlar yapabilirler.
Bilgiyi kontrol etme arzusu: Hükümetler ve kurumlar, hedeflerine veya politikalarına uygun olduğundan emin olmak için paylaşılan bilgiyi kontrol etmek isterler. Bu nedenle doğru bilgilerin yayılmasını da engelleyebilirler. Çeşitli sansür ve dezenformasyon mekanizmaları çalıştırırlar.
Paniğe sebep olma korkusu: Hükümetler ve kurumlar, doğru olabilecek ancak halk arasında panik veya huzursuzluk yaratabilecek bilgileri paylaşmaktan çekinebilirler ve bunun yerine insanları sakinleştireceğine inandıkları doğru olmayan bilgileri paylaşmayı tercih edebilirler.
Siyasi ve ideolojik motivasyonlar: Hükümetler ve kurumlar, belirli bir siyasi veya ideolojik ajandayı desteklemek veya karşıt bir görüşü küçük düşürmek için yanlış bilgi kullanabilirler.
Büyük Güneydoğu Depremi sırasında ve takip eden günlerde bu motivasyonları içeren sayısız paylaşım gördük. Özellikle ilk üç gün, bilgileri teyit etmek çok zorken ve doğru bilgi akışı sağlanamamışken Twitter’da yoğun bir dezenformasyon gözlemledik. Bununla birlikte haber doğrulama kuruluşları, sivil toplum örgütleri ve kanaat önderlerinin doğru bilgilere ulaşabilmek için teyit ekipleri ve mekanizmaları oluşturduklarına şahit olduk. Özellikle göçük altında kalan vatandaşlarımızı belirleme ve hangi noktalarda neye ihtiyaç olduğunu anlamak için paylaşılan binlerce mesaj içinde hangilerinin doğru hangilerinin yanıltıcı olduğunu anlamak için büyük bir çaba sarf ettiler ve kakafoni içinde doğru bilgilerin süzüldüğü bir filtre işlevi gördüler.
Afet durumlarında sosyal medyada dezenformasyon yapılması elbette Türkiye’ye özgü, ya da Türkiye’de yaşayan insanlarla ilgili bir durum değil. Hatta dezenformasyonların büyük panik ve kargaşaya yol açtığı birçok vaka var.
2005 yılında Kasırga Katrina sırasında, New Orleans Superdome’un şiddet ve kaos nedeniyle tahliye edildiği yanlış söylentileri sosyal medyada yayıldı. Söylenti yanlış çıktı, ancak şehirde hala mahsur kalanlar arasında yaygın paniğe neden oldu.
2011 yılında Japonya depremi ve tsunami sonrasında, sosyal medyada radyasyon seviyelerinin tehlikeli seviyelere ulaştığı ve insanların derhal tahliye edilmesi gerektiği yönünde yanlış söylentiler yayıldı. Bu söylentiler panik ve kafa karışıklığına neden oldular.
2012 yılında ABD’deki Sandy Kasırgası sırasında İnsanlar, New York’un sular altında kalan sokaklarında yüzen köpek balıklarının fotoğraflarını paylaştılar ve bunların şehrin akvaryumundan kaçtığını iddia ettiler. Bu fotoğrafların sahte olduğu ortaya çıktı, ancak yine de yaygın panik ve endişeye neden oldu.
2017 Meksika depremi sonrasında, sosyal medyada bir okulun çöktüğü ve birçok çocuğun içeride mahsur kaldığı yönünde yanlış söylentiler yayıldı. Bu söylentiler yaygın panik ve kafa karışıklığına neden oldu, sonradan yanlış olduğu ortaya çıktı.
2020 Avustralya orman yangınları sırasında, sosyal medyada bazı vahşi yaşam türlerinin yangınlar tarafından tamamen yok edildiği yönünde yanlış söylentiler yayıldı. Bu söylentiler yanlış çıktı, ancak hayvan haklarıyla ilgilenenler için gereksiz panik ve endişeye neden oldular.
Türkiye’de de daha önceki birçok afette gördüğümüz dezenformasyon türlerini bu depremde daha çok daha yoğun gözlemledik. Geçmişteki depremlere ait birçok görüntü yeniymiş gibi kullanıldı. Yıkımın büyüklüğünü ve hükümetin afete müdehalesinde yetersiz kaldığını kanıtlamak için bu yanlış görüntüleri kullandı. Ancak çoğunlukla etkileşim üretme ve popüler olma motivasyonu ile paylaşıldı.
Depremin ABD ya da başka düşmanlar tarafından tetiklendiğine yönelik komplo iddiaları ortaya attılar. Bu tür komplo iddiaları hem etkileşim alma hem de insanların dikkatini dağıtma ve afeti kullanarak belirli bir ülke ya da gruba yönelik nefreti kışkırtma amacı taşıdır.
Hatay’da ve diğer illerde baraj duvarlarının çatladığına yönelik halkı paniğe sevk edecek paylaşımlar yaptılar. Bu olay aslında alanda ortaya çıktı. Kimliği belirlenemeyen AFAD kıyafetli kişilerin şehirde dolaşarak barajın çatladığı bilgisini yaydıkları ortaya çıktı. Bu yanlış bilgi sosyal medyada da hızla yaygınlaştı.
Göçük altında kalan insanlarla ilgili yanlış koordinat ve bilgiler paylaşıldı. Bu sebeple bazı insanlar hayatlarını kaybetti. Bu tip paylaşımlar çoğunlukla etkileşim kazanmak için yapıldı. Depremi takip eden günlerde birçok sahte yardım kampanyası duyurusu sosyal medyadan yaygınlaştı ve birçok insan dolandırıcılara para kaptırdı. Son olarak deprem sırasında öne çıkan bazı sivil toplum çalışanları ve kanaat önderleri ile ilgili sahte haber ve yanlış bilgiler, bu insanları toplum gözünde itibarsızlaştırmak için kullanıldı.
Dünyadan ve Türkiye’de afet durumlarında sosyal medyanın daha verimli ve doğru kullanılması için yaşananlardan çıkardığımız bazı dersler var.
Öncelikle devlet kurumlarının ve sivil toplum sosyal medyadaki bilgi düzensizliğini en aza indirmek için ortak mekanizmalar oluşturmalı. Özellikle sosyal medyadaki dezenformasyon içeren mesajları izlemek, bu mesajların kaynaklarını tespit etmek ve doğru bilgileri teyit etmek için bu mekanizmalar önemli rol oynayacaktır.
Deprem sonrasında devlet kurumlarının sosyal medya hesaplarının,sivil toplum kadar verimli kullanılmadığını gözlemledik. Devlet kurumlarının, sosyal medya kanallarını yönetmek için tutarlı politikaları ve planları olmalı. Özellikle afet durumu için bir kriz iletişimi yönergeleri olmalı ve uygulanmalı.
Deprem bölgesinde GSM altyapılarının çöktüğünü ve iletişimde önemli aksaklıklar meydana geldiğini gözlemledik. Devletin kriz bölgeleri için bu tür durumlara karşı geliştirdiği mobil baz istasyonları, uydular üzerinden iletişimin altyapısı vb. önlemler alınmalı.
Son olarak elbette depremin üçüncü günü hükümet tarafından Twitter iletişiminin kesilmesi vakası var. Bunun dezenformasyonu önleme amacıyla yapıldığı düşünülüyor. Ancak yaklaşık 24 saat süren bu erişim engeli, sahada çalışan birçok sivil toplum çalışanını ve gönüllüsünü zor durumda bıraktı. Depremzedelerle olan iletişim kesintiye uğradı. Belki göçük altında kalan bazı insanlara bu sebeple ulaşılamadı. Açıkçası hükümetin bu pek de düşünülmeden yaptığı erişim engelinin savunulacak pek bir tarafı yok. Sosyal medya hoşunuza gitmediğinde kesebileceğiniz bir iletişim kanalı değil. Afet sırasında ve sonrasında sosyal medya iletişimin kesilmesinin de tıpkı dezenformasyon gibi ölümcül sonuçları olabiliyor. Bu gerçeğin bu felakette çok daha iyi anlaşıldığını umalım.
Afetler sırasında sosyal medyada yanlış bilginin yayılması tehlikeli ve hatta ölümcül olabilir. Bu nedenler arasında sosyal medyanın hızlı işleyişi ve afetler sırasında ortaya çıkabilecek panik gibi birçok neden yer alır. Ancak, sosyal medya vazgeçilecek bir iletişim kanalı değildir. Sosyal medyada doğru ve güvenilir bilgiye öncelik vermek önemlidir. Bu, hükümetler ve diğer kuruluşların doğru bilgiyi paylaşmak için aktif çaba göstermesiyle ve bireylerin de bilgiyi paylaşmadan önce teyit etme alışkanlığını kazanmasıyla yapılabilir.
*6 Şubat Büyük Güneydoğu Anadolu Depreminde yayılan yanlış bilgilerle ilgili detaylı bir yaz için buraya tıklayın.
** Dezenformasyonu Kim Neden Yapıyor? adlı yazıya ulaşmak için buraya tıklayın.