Bilişim ve iletişim teknolojilerindeki gelişmeler, özellikle bir küresel iletişim ağı olarak tanımlayabileceğimiz internetin yaygınlaşması, ekonomik faaliyetlerin dolaşım yeteneklerini arttırırken, bireylerin bilgi sahibi olma, iletişim kurma ve etkileşim yaratma yeteneklerini de geliştirerek yönetsel süreçlere dâhil olabilme imkânını yaratmıştır. “Elektronik”, “devlet”, “demokrasi”, yönetişim”, “medya” gibi kavramlar çerçevesinde anlamlandırılmaya çalışılan bu süreç, internetin kullanılmaya başlanmasından çok önce matbaanın ve telgrafın icadına dayanan medyanın bir siyaset yapma ortamı olarak kurgulanması, kısaca iletişim ile siyaset arasındaki ilişkinin giderek güçlenmesi sürecinin günümüzde geldiği tarihsel bir aşamadır. Bilişim ve iletişim teknolojilerinin geldiği bu aşama, 200 yıllık bir tarihe sahip olan demokratik toplum pratiklerini değişime, var olan siyasi yapıları ve ilişkileri dönüşüme zorlamaktadır. Fransız sosyolog Manuel Castells, “enformasyonel siyaset” olarak adlandırdığı bir çerçeve içinde, geleneksel demokratik yapıların, bilişim ve iletişim teknolojileri ile siyaset arasında giderek daha sıkı kurulan bağlantıların sonucunda bir krize girdiğini iddia etmektedir. Castells’e göre: “Devletler topluluk ilişkilerine daha fazla önem atfettikçe küresel iktidar paylaşım sisteminin ortak aktörleri olarak daha az etkin hale gelmektedir. Küreselleşmenin aktörleri ile daha yakın işbirliği içine girerek gezegen düzeyinde daha fazla etkin oldukça, bu kez de ulusal seçmen kitlelerini daha az temsil etmektedirler.” [1] Buna göre vatandaşlar karar alma süreçlerinden uzaklaşmakta, siyasal sistem güvenilirliğini kaybetmekte, bu durum bir temsil krizi üretmektedir. Castells, bu durumu temsili demokrasi fikrinin altını oyan bir erişim ve katılım problemi olarak görmektedir.
Castells’in argumanları üzerinden, -genel olarak, endüstri çağının siyasi kurumları gelişen bilişim ve iletişim teknolojilerinin yol açtığı ekonomik sosyal değişimlere ayak uyduramadığını, bunun da temsili demokrasi sisteminde bir meşruiyet krizi ürettiğini iddia edebiliriz. Bu kriz, demokratik katılım, karar alma süreçlerinde vatandaşların daha fazla dahil olduğu yeni yapılar, siyasi kurumların bilişim çağının paradigmalarına göre yeniden yapılandırılması taleplerini beraberinde getirmektedir. “E-demokrasi”, “çevrimiçi demokrasi”, “siber demokrasi” ya da bu makalede kullanacağımız şekliyle “dijital demokrasi” kavramlarının ortaya çıkması bu talepler çerçevesinde değerlendirilmektedir.
Dijital demokrasi tartışmaları, medya ve demokrasi arasındaki ilişkiyi yeniden tanımlayan internetin temel karakteristiği olan gayri merkezi yapı ve etkileşim boyutunun, katılımcı demokrasi için sunduğu imkanlar çerçevesinde yapılagelmektedir. Bu imkanlar:
- Küresellik,
- Gayri merkezilik,
- Şeffaflık,
- Sınırsızlık,
- Etkileşim,
- Kullanıcı denetimliliği,
- Alt-yapıdan bağımsızlık,
niteliklerinden kaynaklanmaktadır. [2] Bu nitelikler internetin artık geleneksel medya olarak tanımlanan TV, gazete, radyo gibi medyalardaki tek taraflı kitle iletişimi ile karşılaştırıldığında daha demokratik yapıda olduğu düşüncesi ortaya koymaktadır. “İnternet, yüz binlerce enformasyon kaynağına anında erişim imkanı sunmakta; merkeziyetçi olmayan bir biçimde tasarlanmış olduğu için coğrafi sınırları etkisiz kılmakta, dolayısıyla hükümetlerin denetimini güçleştirmekte; görece kolay ve ucuz erişim imkanı taşımakta,; sınırsız enformasyon barındırma potansiyeli bulunmakta; tüm kullanıcıların enformasyon almak kadar iletmesine de imkan vererek etkileşim boyutunu güçlendirmekte; yine etkileşim imkanı sayesinde kullanıcıların başka iletişim ortamlarına kıyasla çok daha fazla denetim sahibi olmalarını sağlamakta; belirli bir teknik altyapıdan (kablolu, kablosuz) ya da iletişim platformundan (Windows, Linux vb.) bağımsız olarak işlevini yürütebilmektedir. Tüm bu nitelikleri ile internet, başlangıcından beri sosyal bağlantı imkanını canlandırmış ve “sanal topluluk” kavramının ortaya çıkmasına neden olmuştur.” {3]
Sanal topluluklar, bireylerin internet üzerinde kendi siyasi, kültürel özellikleri ve ilgi alanlarına göre alanlar oluşturabildiği, mekan bağımsız olarak bilgi alışverişinde bulunabildikleri dijital mekanlardır. Özel sohbet alanları, tartışma forumlar, sözlükler ile başlayan bu topluluklar, sosyal medya yazılımlarının geliştirilmesiyle birlikte daha da yayılmışlardır. Bu topluluklar aracılığı ile yapılan bilgi alışverişleri, hak ve özgürlükler, kalkınma projeleri, yönetişim platformları, yolsuzluk denetimi gibi konularda kamuoyu oluşturarak siyaset alanında işlevselleşmişlerdir. Bu noktada internetin bir kamusal alan olup olmadığı tartışması önem kazanmaktadır. Bilindiği gibi kamusal alan, Alman düşünür Jurgen Habermas’ın 1962 yılında Kamusallığın Yapısal Dönüşümü adlı eseriyle ortaya attığı ve o günden bugüne tartışılagelen önemli bir kavramdır. Habermas’a göre kamusal alan, toplumun ortak faydası açısından önemli olan konularda görüşlerin paylaşılarak kamuoyu oluşturulan önemli bir siyaset alanıdır. Kamusal alan 19. Yüzyılın başlarında, kulüpler, salonlar, gazeteler, kitaplar kısaca ortam ve medya aracılığı ile Batı Avrupa burjuvazisi içinde doğmuştur. Okuryazarlığın artması ve basının yaygınlaşmasına paralel olarak etkisi artan kamusal alan, iletişim araçlarının ticarileşmesi ile birlikte giderek bir siyasi manüpülasyon aracına dönüşmüştür. Endüstrileşme ile birlikte medyanın bir sektör halini alması, kamusal alandaki tartışmaları da bir halkla ilişkiler çabasına indirgemiştir. İşte bu noktada yeni medya olarak da adlandırılan internetin gelişimi, kamusal alana bir dönüş olarak tanımlanabilmektedir. Bu alanda bireyler, bilgi alışverişi ve kanaat dolaşımı yoluyla belli siyasi konulardaki karar verme mekanizmaları üzerinde belirli bir etkide bulunabilirler.
Bu etki kendisini, hükümetler, milletvekilleri ve kamu görevlileri üzerinde karar alma süreçlerinde yönlendirici bir güç olarak gösterebilir. Sivil toplum örgütleri, baskı grupları ve siyasi eylemlerde bulunan diğer gruplar yeni medya araçlarını kullanarak amaçları doğrultusunda iletişim çalışmaları yürütebilir. Bireyler ve kurumlar gerek sosyal medya, haber siteleri, bloglar gerekse haber grupları, eposta listeleri, çevrimiçi forumlar dolayımıyla siyaset alanına müdahale edebilirler. Bu anlamda interneti demokratik bir siyaset alanı olarak tasarlamak mümkündür. İnternet, parlamento ve siyasi partiler gibi katılımcı demokrasinin kurumlarını güçlendirerek konsolide olmalarına yardımcı olabilir, yeni sosyal hareketler ve sivil toplumdaki topluluk ağlarını geliştirebilir, muhalif partilere ve azınlıklara otoriter rejimlere kafa tutmak için bir platform oluşturabilir.
Bununla birlikte internet ve demokratik siyaset arasındaki ilişkiye olumsuz bir açıdan bakan birçok görüş de bu tartışma içinde yer bulmaktadır. Buna göre bilgi ve iletişim teknolojilerindeki gelişmeler, devletlerin bireyleri daha kolay kontrol altına almasını sağlıyor. Zaten siyasi katılıma duyarsız olan bireylerin, kontrol edildikleri düşüncesiyle siyasetten daha da uzaklaşabilecekleri, siyasete angaje olan bireylerle aralarındaki uçurumun daha da artacağı öne sürülüyor. Gerçekten de, pratik uygulamalar gösteriyor ki, bilişim ve iletişim teknolojileri devletlerin yurttaşları üzerinde yasal ya da yasa dışı denetimler kurmaları için geniş olanaklar barındırıyor. İnternet demokratikleştirici imkanlarından çok, şimdiye kadar hiç olmadığı kadar kapsamlı bir gözetim toplumunun yaratılmasında önemli bir işlev üstleniyor. Bu beklendiği gibi sadece demokratik siyaset kültürünün yerleşmediği totaliter rejimlerde değil, güvenlik endişesi içindeki batı demokrasilerinde de sıklıkla rastlanan güncel bir olguya işaret ediyor.
Buna ek olarak, bilgiye erişebilenler ve erişemeyenler arasında giderek derinleşen bir dijital uçurumun varlığı da dijital demokrasi hakkındaki iyimser düşüncelere yöneltilen önemli eleştirilerdendir. Bu uçurumu belirleyen iki unsur: internet erişimi için yeterli kaynağa sahip bulunmayan ya da bilgisayar okuryazarı olmayan bireylerin toplumdaki oranıdır. Bu oran arttıkça, yurttaşlar arasında siyasi karar alma süreçlerine olan etki açısında bir adaletsizlik ortaya çıkmaktadır. Erişim gücü -ki bu ekonomik güçle doğrudan ilişkilidir, yurttaşlar arasında eşitlik esasına dayanan karar alma süreçlerinde adaletsiz sonuçlar doğurabilir. Bu durum dijital demokrasinin meşruluğunu tartışmaya açmaktadır.
İnternet ve demokrasi arasındaki ilişkiye olumsuz bir çerçeveden bakan bir başka düşünce ise, bilgi ve iletişim teknolojilerine büyük yatırımlar yapan şirketlerin manipülasyon gücüdür. “İnternet üzerinde taşınan bilgi, en az başka yerlerde olduğu kadar toplumsal güçler tarafından biçimlendirilmektedir. Dijital araçlar bizleri, ileri teknoloji ürünü bir cennete götürmekten çok, pazar sisteminin bildik işleyişi tarafından hızla kolonileştirmektedir. Kapsamı ve derinliği ile bilgisayar ağları, mevcut kapitalizm ile bağlantı içinde pazaryerinin etki ve kapsamını da kitlesel olarak genişletmektedir. Aslında internet ulus-ötesi hale gelen pazar sisteminin merkezi üretim ve denetim aygıtından başka bir şeye dönüşmemektedir.” [4]
Son olarak dijital demokrasi kavramsallaştırmasına bir eleştiri de sosyal medya araçlarındaki gelişmelere paralel olarak giderek hızlanan veri iletiminin bireylerin algısı üzerinde yaptığı etkidir. Kamusal alanda demokratik söylemin gerekliliği olan rasyonellik ve süreklilik hızla değişen gündem ve bireyin bu gündemi algılamakta yaşadığı güçlüklerle zarar görmektedir. Bu durum televizyonun görsel manipülasyon ve stratejik bilgisizleştirme yoluyla kamuoyunu endüstrileştirmesine benzer bir şekilde sadece dijital araçlar içine sıkışan gerçek eylemlerden koparak bir gösteri siyasetine dönüşme riski de taşımaktadır. Paul Virilio bu tarz bir siyasal kültürü siyaset aşımı olarak nitelendirmektedir. “Siyaset aşımı son metanın yani ‘süre’nin özünü kaybetmesiyle siyasetin gözden kaybolmasının başlangıcıdır. Demokrasi zaman gerektirir. Süre insana hastır: insan süre içinde tanımlanır. Benim için siyaset aşımı sonun başlangıcıdır.” [5]
Katılımcı demokrasilerin 3 unsuru vardır: çoğulcu rekabet, katılım, sivil ve siyasi özgürlükler. İnternet demokrasiyi ancak siyasi katılım için fırsatları genişlettiği ölçüde güçlendirebilir. Bu fırsatlar; doğrudan yurttaş karar vericiliği ve müzakereleri ya da elektronik oylama olabilir. Dijital teknolojilerin demokrasilerdeki rolü için anahtar mesele, hükümetlerin ve sivil toplumun yeni bilgi ve iletişim kanallarınca sağlanan fırsatları ne derece hakim olduğudur. Çünkü bu, temsili kurumların yurttaşlarla ve devletle olan bağlantısını da doğrudan etkiler. Hükümet kuruluşlarının şeffaflığı, açıklığı ve ölçülebilirliği ile yurttaşlar ve aracı kuruluşlar arası interaktif iletişimin güçlendirilmesini sağlayacak kanallar, internetin ve yeni teknolojilerin sağladığı olanaklar arasında görülebilir. İnternet sayesinde, örneğin, küçük partiler için geleneksel kitle iletişim araçlarından daha etkili bir iletişim yöntemi sağlanabilir, sivil toplum örgütleri kampanyalarını daha geniş bir kanaldan duyurabilir. Bununla birlikte pazar ilişkilerinin baskınlığı, devletlerin gözetim toplumu yaratma eğilimleri ile birlikte internet, kamuoyunun atıl hale getirildiği sanal bir çöplüğe dönüşebilir.
REFERANSLAR
[1] Manuel Castells, Media as the Space of Politics in the Information Age, The Power Of Identity içinde, Sf: 313-333, Blackwell Publishers, 2007
[2] Global Internet Liberty Campain Report, http://www.gilc.org/speech/report
[3] Özgür Uçkan, Bir Kamusal Alan Olarak İnternet ve Yasal Düzenleme, http://inet-tr.org.tr/inetconf7/sunum/uckan.doc
[4] Dan Schiller, Digital Capitalism: Networking the Global Market System, Sf: 13 MIT Press, 2010
1 yorum
Güzel
geçen sene de
şimdi yine okudum..
Eylem gerekli..