KONU:
“Güneş Yanığı” filmi 1936 yazında Sovyetler Birliği’nde, Devrim Kahramanı Albay Sergei Petrovich Kotov’un (Nikita Mikhalkov), eşi Maroussia (Ingeborga Dapkounaite) ve kızı Nadya (Nadezhda Mikhalkova) ile birlikte geçirdiği huzurlu bir yaz günü başlar. Kotov, devrimin ardından yeni Sovyet rejiminin bir parçası olmuştur ve ailesiyle birlikte bir köyde yaşamaktadır. Eşi Maroussia’nın 13 yıldır kayıp olan eski aşkı Dmitri’nin (Oleg Menchikov) köye gelmesiyle birlikte olaylar karanlık bir hal alır.
Dmitri’nin gelişi, aile içindeki dengeleri bozar ve geçmişteki sırlar, acılar yavaş yavaş gün yüzüne çıkar. Dmitri, aslında NKVD (Sovyet Gizli Polisi) için çalışmaktadır ve Kotov’u tutuklamakla görevlendirilmiştir. Kotov, başta Dmitri’nin gelişinin masumane bir ziyaret olduğunu düşünse de, zamanla onun gerçek niyetini anlar. Film, Kotov’un bu gerçeği öğrendiği andan itibaren yaşadığı dehşet, hayal kırıklığı ve çaresizliği anlatır. Kotov, bir yandan ailesini korumaya çalışırken, bir yandan da geçmişteki hatalarıyla yüzleşir. Dmitri ise, geçmişteki aşkı Maroussia ve Kotov arasında sıkışıp kalır; aşk, sadakat, ihanet ve pişmanlık arasında bocalar.
YORUM (Spoiler İçermez):
Stalin dönemi Sovyetler Birliği’nde, dönemin politik baskılarını ve kişisel trajedilerini konu alan “Güneş Yanığı”, Rus sinemasının en önemli yapıtlarından biri. Yönetmen Nikita Mikhalkov aynı zamanda başrolde de oynuyor. Film, bireysel trajediyi ve aile içi çatışmaları, Sovyetler Birliği’nde yaşanan toplumsal değişimleri ve bireylerin bu değişime uyum sağlama çabalarını, Stalinist baskı ve totaliter rejiminin insanlar üzerindeki yıkıcı etkilerini inceliyor. Karakterlerin içsel çatışmaları ve ahlaki ikilemleri, dönemin politik atmosferiyle iç içe geçiyor. Mikhalkov, bireyin toplum içindeki yerini, kişisel özgürlüğünü ve totaliter bir rejim altında çaresizliğini sorguluyor.
Mikhalkov’un otuzlu yılların ortalarında yaşayan Rus ailesi tasviri samimi ve dokunaklı. Sıradan gündelik eylemler; aile banyoları, akşam yemekleri ve aile içi tartışmalar doğal bir şekilde akıyor. Bu sıradan doğallığa, Mikhalkov’un gerçeküstü sembolizmi eklenince karşımıza, Stalin’in gölgesinde yaşayan bireyleri aşktan nefrete, umuttan korkuya salınan karakterleri ile güçlü bir film çıkıyor. Film, güçlü oyunculukları, etkileyici görselliği ve derinlemesine karakter analizi ile öne çıkıyor. Mikhalkov’un yönetmenliği, karakterler arasındaki gerilimi ve duygusal yoğunluğu başarıyla yansıtıyor. Puanım: 8/10
Politik içeriği sebebiyle birçok tartışmaya sebep olan film, Rusya’da ve uluslar arası alanda büyük bir başarı kazandı. 1994 Cannes Film Festivali’nde Jüri Büyük Ödülü’ne ve aynı yıl En İyi Yabancı Film dalında Akademi Ödülü’ne layık görüldü. Film, Mikhalkov’un yönetmenlik kariyerinde bir dönüm noktası oldu. Mikhalkov 2010 yılında bir devam filmi çekti, ancak bu film ilki kadar başarılı bulunmadı.
KÜNYE:
Yönetmen | Nikita Mikhalkov |
---|---|
Yapımcı | Leonid Vereshchagin, Armand Barbault, Nikita Mikhalkov |
Senarist | Rustam Ibragimbekov, Nikita Mikhalkov |
Oyuncular | Oleg Menshikov, Nikita Mikhalkov, Ingeborga Dapkūnaitė, Nadezhda Mikhalkova |
Müzik | Eduard Artemyev |
Görüntü Yönetmeni | Vilen Kalyuta |
Kurgu | Enzo Meniconi |
Stüdyo | Sony Pictures |
Yapım Yılı | 1994 |
Tür | Drama |
Süre | 135 Dakika |
Ülke / Dil | Rusya/ Rusça |
FRAGMAN: