KONU:
“Kayıp Otoban”, karısını vahşi bir şekilde öldürüldüğü için suçlanan ve hapse atılan, Fred Madison (Bill Pullman) adlı bir caz saksafoncusunun tuhaf hikayesini anlatıyor. Hikaye önce evlerinin dışını ve daha sonra karısının (Patricia Arquette) ölü bedenini gösteren video kasetlerin gelmesiyle başlıyor. Ardından, Fred bir partide, beyaz palyaço yüzü olan rahatsız edici bir adamla karşılaşıyor ve adam aynı anda iki yerde olabilme yeteneğine sahip olduğunu ima ediyor. Fred’in karısının cinayetiyle tutuklanmasının ardından tecrit hücresindeyken genç bir tamirci Pete Dayton’a (Balthazar Getty) dönüşmesiyle hikaye gerçek bir twist (dönüş) yapıyor. Hikaye daha sonra Pete’in, bir gangsterin (Robert Loggia) metresi (yine Patricia Arquette) ile olan tehlikeli ilişkisine doğru evriliyor.
YORUM (Spoiler İçermez):
90’lar sinemasında, David Lynch’in “Kayıp Otoban” filmi kadar gizemli, kategorize edilmeye direnen, seyircinin nüfuz etmekte zorlandığı ve her seyredildiğinde farklı anlamlar üretebildiği çok az sayıda film vardır. David Lynch’in bu sürrealist neo-noir psikolojik gerilim baş yapıtının, seveni kadar nefret edeni de var.
“Kayıp Otoban” filmi başlangıç ve son arasında net bir ayrım sunmayan bir Möbius şeridi gibi kıvrılan bir anlatıya sahip. Film izleyicileri, kimlik, gerçeklik gibi kavramları ters yüz eden, rüya ile gerçeğin sınırlarının bulanıklaştığı anlaşılması zor bir yolculuğa çıkarıyor. Lynch’in, “Twin Peaks” ve “Blue Velvet” filmlerindeki gibi rüyaların ve gerçekliğin ayırt edilemez olduğu bilinçaltına derin bir dalış söz konusu. Film, atmosferik gerilim ve izleyicinin hafızasında uzun süre kalacak ürkütücü imgeleri birbiri ardına kullanırken, izleyiciyi adeta bir bilinmezlik içine hapsediyor.
Sinematografi, filmin tedirgin edici bilinmezci tonunu yakalayan karanlık ve ışık paletiyle perdeyi boyuyor. Gölge ve ışığın kullanımı, hikayenin her yerine yayılan ikilik ve belirsizlik için görsel bir metafor yaratıyor. Görselliği, Marilyn Manson ve David Bowie gibi sanatçıların katkılarıyla, Badalamenti tarafından yapılan film müziği mükemmel bir şekilde tamamlıyor. Filmin sanat yönetimi, Lynch’in benzersiz vizyonunun bir yansıması, her detayın filmin evrenininde kasıtlı bir işaret olduğunu anlıyorsunuz ancak anlam vermekte zorlanıyorsunuz. Madison’ların sade, modernist evinden Los Angeles’ın arka sokaklarına kadar olan prodüksiyon tasarımı, hem tanıdık hem de dünyevi olmayan bir dünya sunuyor.
Kayıp Otoban’daki oyuncu performansları, zıtlıkların bir çatışması. Pullman’ın Fred Madison olarak sunduğu paranoid ve umutsuz performans, Getty’nin Pete Dayton’u ise gençlik kafa karışıklığı ve savunmasızlığının karşıtı. Patricia Arquette ise iki farklı karakterin rolü ile, hem kurban hem de femme fatal olarak, bu karşıtlığı içinde taşıyan ikna edici bir performans sunuyor.
“Kayıp Otıban” bir sanat eseri olarak, sinemanın meydan okuma, şaşırtma ve büyüleme gücünün bir örneği. Sadece bir film değil, insan ruhunun gölgeli derinliklerinden geçen bir deneyim. — Sevilen birine karşı yapılan korkunç eylem o kadar aşırıdır ki, gerçekliği paramparça eder ve hikayeyi çarpıtır. dünyayı psikopat bir gerilimin Mobius şeridine dönüştürür.
Kayıp Otoban belki de festival ödüllerini, Oscar’ları silip süpürmemiş olabilir. Ancak sinemada bıraktığı iz son derece derin ve kalıcı. Kimlik akışkanlığı, gerçeklik doğası ve insan psikolojisinin içinde gizlenen karanlık gibi temaların keşfi, bir nesil film yapımcılarına ve sinemaseverlere çokça ilham verdi. Lynch’in vizyonunun ve sinemanın dönüştürücü gücünün bir anıtı olarak unutulmazlar arasına girmeyi hak ediyor. Puanım: 9,5/10
BONUS:
“Kayıp Otoban” filmi hakkındaki eleştirilerde çoğunlukla “Mobius Şeridi” metaforu kullanılır. Möbius şeridi, matematikte ve geometride, tek bir yüzeyi ve tek bir kenarı olan bir yüzeydir. Bu şekil, bir kağıt şeridinin bir ucunu yarım dönüş yapacak şekilde diğer ucuyla birleştirilmesiyle oluşturulur. Bu özel yüzeyin ilginç bir özelliği, bir noktadan başlayarak yüzeyin her iki tarafına da dokunmadan, şeridin tamamını dolaşabilmenizdir. Yani, şeridin “iç” ve “dış” yüzeyi diye bir ayrım yoktur; her iki yüzey de sürekli birbirine geçer.
Möbius şeridi, paradoksal yapısıyla sanat ve edebiyatta bir metafor olarak kullanılır. Özellikle sonsuzluk, bütünlük ve karmaşıklık temalarını ifade etmek için tercih edilir. David Lynch’in “Kayıp Otoban” filmi gibi eserlerde, hikayenin döngüsel ve karmaşık yapısını simgelemek için Möbius şeridinden ilham alınmıştır. Bu, izleyicinin veya okuyucunun başladığı yere geri dönebileceği, ancak farklı bir perspektiften deneyimleyeceği anlamına gelir, böylece hikaye veya konseptin sürekli bir keşif ve yeniden değerlendirme süreci içinde olduğu vurgulanır.
KÜNYE:
Yönetmen | David Lynch |
---|---|
Yapımcı | Mary Sweeney, Tom Sternberg, Deepak Nayar |
Senarist | David Lynch, Barry Gifford |
Oyuncular | Bill Pullman, Patricia Arquette, Balthazar Getty, Robert Blake, Natasha Gregson Wagner, Gary Busey, Robert Loggia |
Müzik | Angelo Badalamenti |
Görüntü Yönetmeni | Peter Deming |
Kurgu | Mary Sweeney |
Stüdyo | Ciby 2000, Asymmetrical Productions, October Films |
Yapım Yılı | 1997 |
Tür | Gerilim, Suç |
Süre | 134 Dakika |
Ülke / Dil | ABD/ İngilizce |
FRAGMAN:
https://www.youtube.com/watch?v=XmFgO2fJQuI&ab_channel=AustinFilmSociety