Kemal Gökhan Gürses, bu kısır, dünyadan kopuk, kafayı aşk-meşkle bozmuş kültürel üretim alanında, her gün Ayşegül Savaşta adlı bir çizgi roman yapıyor. Radikal gazetesinin sayfalarında haftanın yedi günü (pazar günleri haftanın özeti) yayınlanan çizgi romanın ilk bölümü Irak Şahini geçtiğimiz aylarda kitap halinde yayınlandı. Kemal Gökhan çizgi romanında, bir savaş muhabirini, Ayşegül’ü, baş karakteri olarak seçerek, onun tanıklığı üzerinden Irak İşgali’ne çizgileriyle bakıyor. Savaşın haklı-haksız, kutsal-siyasi, ekonomik-ahlaki bütün sebeplerini bir bahaneye dönüştüren, anlamsızlaştıran acısını, savaşın içinden bir bakışla resmetmeye çalışıyor. Savaş muhabiri Ayşegül, Irak’ta çatışmanın en yoğun olduğu bölgelerde bir yandan haber iletmeye uğraşırken, bir yandan da meslektaşlarıyla birlikte bütün o objektiflik martavalını kazıyarak bir insanlık ayıbını kayıtlara geçiriyorlar.
Ayşegül Savaşta Irak Şahini, hikayenin merkezine savaşın başladığı günlerde kaybolan, sonra bir ABD askerinin eline geçen paha biçilemez bir şahin heykelciğini yerleştiriyor. Bağdat Necef, İstanbul arasında geçen hikayede, Ayşegül bir yandan Irak Şahini’nin kanlı izini direnişçilerin, Amerikan askerlerinin, mafyanın, derin devlet tetikçilerinin, kamyon şöförlerinin, oradan oraya sürüklenen Irak halkının, Kapalıçarşı esnafının arasında sürerken, bir yandan da görevini yapmaya çalışıyor. Ancak savaş ortamında hiç de kolay olmuyor tabi bütün bunlar. Bir yandan sürekli ölüm tehlikesi altında çalışırken bir yandan da çevresinde olup bitenlerin ruhunda açtığı yaralarla mücadele ediyor Ayşegül. Kızıyor, nefret duyuyor, kafası karşıyor… Doğrunun yanlışın birbirine girdiği bir savaşta kime nasıl bakması, olayları nasıl youmlaması gerektiğini kestiremiyor. Direnişçilerin kaçırdığı ve öldürdüğü bir Türk kamyon şöförünün televizyonda yayınlanan katli karşısında cellada mı, kurbana mı kızması gerektiğini bilemiyor. Sadece Ayşegül değil, onunla birlikte olan arkadaşları, diğer yabancı gazeteciler, savaşa tanıklık eden herkes taraf olmanın zorunlu ama her zamankinden zor olduğu bir konumda bu kafa karışıklığını yaşıyorlar. Bu kafa karışıklığını şöyle ifade ediyor Ayşegül:
“Dünyayı yönetenler hem oluk gibi kan akıtıyor hem de burjuva ahlakının bütün incelikleriyle başrol oyunculuğunu kimseye kaptırmıyorlar! Kanlı savaş, pis savaş diyoruz. Kansızı, temizi var mı bunun? Yok! Ama alçaklığın boyutları öyle genişledi ki… Iraklılar yalnızca kan kaybetmiyor! Yalnızca sakatlar ölüler bırakmıyorlar arkalarında… Kültürlerini, geçmişlerini yakıp yıkıyorlar onların… Irak’ın geleceği geri dönülmez bir biçimde ipotek altına alınmış vaziyette! Üstelik yalnız topla, tüfekler, uçakla, bombayla da gelmiyorlar Irak’a… Gerçek anlamda bir ordu bu! Kaçakçısı, katili, üçkağıtçısı, ölü soyucusu, sapığı… Tek tanrısı para olan koskoca bir ordu… Her miletten insandan oluşan bir ordu. Arabı da var İngilizi de… hem de ne yazık ki Türk de çok aralarında… Büyüklerimiz lojistik destek sağlıyoruz, Amerika’yla işbirliği yapıyoruz, biz Amerikalılarla dostuz demiyorlar mı? Peki bu arada biz ne yapıyoruz? Gazetecilik mi? Ölü sayıcılığı mı yoksa?”
Gerçek karakterlerin ve olayların, Kemal Gökhan’ın hayal gücüyle kurgulandığı çizgi romanda, maceranın yanı sıra, savaşın en sıcak döneminde, Irak’da yaşayan yerli yabancı insanların psikolojik durumu, savaşa bakışları ve savaşı yaşayışları ön plana çıkıyor. Kemal Gökhan macerasını kurgularken savaşın ilk döneminde Irak’tan kaçırılan ve Adana’da ortaya çıkan bir heykelcikten etkilenmiş. Ayşegül’ü bu maceraya sürükleyen, Irak Şahini’nin peşinden giderken öldürülen ve öykünün hemen başında cenazesi kaldırılan İtalyan gazeteci ise, Irak’da kafası kesilerek öldürülen İtalyan gazeteci Enzo Baldoni’nin ta kendisi. Irak’daki direnişin liderlerinden, El Kaide’nin önemli isimlerinden biri kabul edilen Ebu Mussab el-Zarkavi de, gerçek hayattakine benzer bir karakterle çizgi romanda yerini alıyor. Kurgu ile gerçek arasındaki bu gidiş gelişler Kemal Gökhan’ın çizgisine de yansımış. Irak da çekilen binlerce fotoğraftan faydalanan çizer, bu fotoğraflardan yararlanarak çizdiği ilüstrasyonları çizgi romanın içine serpiştirmiş. Savaş muhabirlerinin objektifinden yansıyan bu yaşanmış karelerle, güçlü desen, kompozisyon ve ayrıntı barındıran karikatürize çizgilerini bir arada kullanarak kendi içinde tutarlı bir çizgisel anlatı oluşturmuş.
Çizgi roman güçlü bir anlatım biçimi. Sadece mizah, heyecan, aşk, korku vadetmiyor, aynı zamanda verilmek istenen mesajı, savunulan düşünceyi doğrudan net bir şekilde sunabiliyor okurlara. Kemal Gökhan Ayşegül Savaşta çizgi romanıyla bunu başarmış görünüyor. İnsanları savaşın ne olduğunu düşünmeye davet ederken, kimin haklı kimin haksız olduğunu ya da söz konusu savaş olduğunda haklı ve haksız olmanın bir anlamı olup olmadığını sorguluyor. Okurlarından bunun üzerine kafa yormalarını talep ediyor. Kitabının önsözünde, “Hafızasını kaybetmiş (Belki de bu tür bir hassası hiç gelişmemiş) bir dünyaya kısa zaman önce olan ve öyle sanıyorum ki utançla hatırlanması gereken hatırlatma arzusuyla çizilmiş bir prolog ve 121 banttan oluşan bir çizgi roman…” diye tanımlıyor Kemal Gökhan yaptığı işi. Sadece savaşı, işgali, kıyımı, alçaklığı, haksızlığı değil, bizim de bu rezil dünyanın bir parçası olduğumuzu hatırlatıyor. Acı değil mi?