Son on yıldır katıldığım her proje ekibinde tartışılan ilk konu, projeyi yürütürken hangi iletişim ortamının kullanılacağı hakkındaydı. E-Posta mı, Whatsapp mı (Telegram, Signal ve Discord da masada) yoksa Slack mi? Slack diğer ikisine oranla iş akışlarını idare etme konusundaki sahip olduğu bariz üstün yetenekleri ile çoğu zaman bu tartışmalardan galip çıktı. Ama neredeyse her projede bir süre sonra Slack kullanmak bir eziyete dönüşmeye başladı. Peki neden? İş hayatı için tasarlanmış bu neredeyse mükemmel aracı kullanmak da neden zorlanıyoruz?
1990’larda e-postanın yaygınlaşması ile ofis çalışmasının işleyişi büyük ölçüde değişti. Öncesinde telefon ve faks gibi verim/maliyet oranı yüksek, eşzamansız iletişim araçlarının yerine kullanılan e-posta, anlık mesajlaşmaya dayanan bir ortak çalışma düzeni başlattı. Sürekli etkileşime doğru olan bu geçiş ile çalışanlar işlerinin büyük kısmını e-posta yoluyla çözebiliyor, özel iş akışları oluşturabiliyorlardı. Üstelik muadillerine oranla çok düşük maliyetliydi. Ancak mesaj sayısındaki artışa bağlı olarak e-posta kullanımı giderek zorlaştı. Günde birkaç mesaj için tasarlanmış bir araç, mesaj sayısının düzinelere ulaşmasıyla birlikte hantallaştı. Dolup taşan e-posta kutularında bilgiler kaybolmaya, grup ileti dizilerinde tartışmaları sürdürmek zorlaşmaya başladı.
2014 yılında Slack e-posta kullanımındaki sıkıntıyı gidermek üzere tasarlandı. Slack, tek bir gelen kutusunu, farklı sohbet kanalları ile değiştirdi, grup iletilerini kalıcı bir sohbet biçimine taşıdı ve tüm mesajlaşmaları aranabilir hale getirerek, e-postanın yarattığı düzensizlikleri optimize etti. Böylece e-postanın eksikliklerinden muzdarip ofis çalışanları ve proje ekipleri için Slack dijital bir ilaç gibi geldi ve sadece altı ay içinde Slack’in değerlemesi milyar dolara ulaştı.
2020 yılının sonlarında, yıllık geliri 600 milyon doları aşan Slack, Salesforce tarafından yaklaşık 28 milyar dolara satın alındı. Bu satın alma kimilerine göre Slack’in iş süreçlerindeki yerini sağlama alırken, kimilerine göre ise iş süreçlerini verimlileştirmekte kullanışlı olmayan bir araç için yüksek bir değerleme olarak değerlendirdi. İşte benim Slack ile ilgili problemimde bu noktada başlıyor. Elbette Slack iş süreçlerinin yüksek mesaj hacmi düşünüldüğünde e-postanın eksik olduğu alanları iyileştiriyor. Ancak aynı zamanda bu etkileşimin gerçekleştiği hızını da çok artırıyor. RescueTime tarafından toplanan veriler, özellikle müşterinin de dahil olduğu Slack yazışmalarının, ortalama her beş dakikada bir çalışanların iş sürecini böldüğünü tahmin ediyor ki bu yüksek bir kesinti oranıdır. Nörobilimciler ve psikologlar bize, dikkatimizi genellikle tek bir göreve odaklayabildiğimizi ve onu bir görevden diğerine çevirmenin üretkenliğe zararlı olduğunu anlatır. Gerçek işi bitirmeye çalışırken aynı zamanda devam eden iletişim akışını izlemek için yeterince multi-tasking değiliz. E-posta, iletişim kaynaklı dikkat dağınıklığı sorununu ortaya çıkardı, ancak Slack bunu uç bir noktaya taşıdı.Slack kullanmayı seviyorum ve ancak işlerime odaklanmak için ondan uzaklaşmak istiyorum. Slack yanlış çalışma şekli için doğru bir araç gibi görünüyor.
Gazeteci Timothy Noah, platformun Amerikan işyerini “distopik bir mikro-Twitterverse” e dönüştürdüğünü iddia ediyor. Bir başka gazetecisi Casey Newton ise Salesforce satın almasından sonra şöyle bir tweet atmış: “Salesforce, insanların işleri halletmeleri gerektiğinde kapattıkları bir uygulama için 28 milyar dolar ödüyor.” Slack, eposta ve diğer anlık mesajlaşma uygulamaları ile karşılaştığında bariz üstün bir araç. Ancak bu onun çalışanları iş akışını sık sık bölerek çalışanları verimsizleştirdiği gerçeğini değiştirmez. Bu anlamda Slack’in iş akışının dijitalleşme süreçlerinin erken bir aşaması olduğu söylenebilir. Peter Drucker, yirminci yüzyılda, üretim sektöründeki işçilerinin üretkenliğinin, yenilikçi yöntem ve araçlar ile elli kat arttığını belirtti. Buna karşın bilgi sektöründe, üretimin yüz yıl önce olduğu yirminci yüzyılın sonunda var olan benzer bir kendini inceleme ve iyileştirme sürecine pek başlamadığını savundu. Bu açıdan bakıldığında Slack, uzun bir yolculuğun ilk adımlarından biridir. İş akışlarının geleceği, mesajların daha verimli kullanılacağı yeni araçlar keşfederek değil, bu kadar çok mesaj göndermeye ve almaya ihtiyaç duymadan işlerin yönetildiği yöntem ve araçların ortaya çıkması ile şekillenecektir.