Truman Show, Truman Burbank isimli orta yaşlı bir adamın küçük yaştan itibaren bir film şirketinin himayesine girmesi, (ya da şirket tarafından sahiplenilmesi) ve hayatının tümünün, kurmaca bir mekan içinde 24 saatlik bir televizyon şovuna dönüştürülmesi üzerine kurulu, medyanın toplumu manipüle etmesi ve özgür seçim üzerine birtakım temalar üzerinde gelişen bir film. Bu şovda, Truman büyük bir stüdyo içinde kurulmuş, düzenin ve huzurun hüküm sürdüğü, herşeyin olması gerektiği gibi olduğu bir Amerikan kasabasında, sürekli işi, sadık karısı,ve vefakar dostları ile beyaz orta sınıftan ortalama bir insanı temsil eder. Kendisi dışında herkes -şehirde yaşayan ve onu televizyonda seyreden milyonlar, bunun bir kurmaca, bir şov olduğunu bilmektedir. Bütün insanların hayalini kurdukları kavgasız, gürültüsüz, kaygısız, herşeyin olması gerektiği gibi ilerlediği, tesadüfe, şanssızlığa, karmaşaya yer olmayan mutlu hayatı temsil eden Truman’ın bu yapay evreni, şovu ülke çapında oldukça popüler yapmıştır.
Truman ideal bir toplumda yaşayan ideal insandır ve herkes onu sevmektedir. Ancak bir gün terslikler birbirini izlemeye başlar. Önce teknik aksaklıklar sonucu bir spot gökyüzünden Truman’ın yanına düşer, sonra senaryo gereği şovdan çıkarılan (ölen) Truman’ın babasının kasabada görünmesi kahramanımızın aklını kaçırdığını düşünmesine sebep olur. Bu “beklenmedik” olaylarla birlikte birlikte çevresini daha dikkatli bir şekilde gözlemlemeye başlayan Truman, karısının, arkadaşlarının, iş yerindeki insanların tuhaf davranışlarını fark etmeye başlar. Gündelik rutinin dışına çıktığına garip ve beklenmedik olayların meydana geldiğini gözlemler. Böylece büyük bir komplo ile karşı karşıya olduğuna inanmaya başlar. Bu komplodan kurtulmasının tek yolunun şehri terketmek olduğunu düşünür. Ancak bütün çabaları – herşeyi yapmaya muktedir olan (neredeyse bir tanrı)- şovun yönetmeni Crtistof tarafından engellenir. Filmin finalinde Truman, Cristof’la yaptığı mücadeleden galip çıkar ve o güne kadar içinde yaşadığı stüdyonun kapısından dışarı çıkarak gerçek ve özgür yaşama adımını atar.
Film medya üzerine olduğu kadar toplumsal hayat üzerinede bir eleştri olarak okunabilmektedir. Belirlenmiş roller, bu rolleri mükemmel bir şekilde oynayan aktör ve aktristler, ve bunların arasında Truman’ın farkında olmadan da olsa rolünü yine mükemmel oynayan bir şov yıldızına dönüşmesi, akla hemen ‘toplumsal rol’, ‘belirlenmiş kimlikler’ gibi sosyolojik kavramları getirir. Öyle ki Truman’ın karısına karşı duyduğu arzu, denize karşı duyduğu korku, işine, arkadaşlarına ve komşularına karşı hissettiği sevgi, etrafındaki herkes ve herşey ne kadar yapay da olsa onun gerçek duygularını yansıtmaktadır. Şov sırasında meydana gelen aksaklıklar ortaya çıkmadan önce, True-man’in tüm hayatı kelimenin tam anlamıyla gerçektir. Ne zaman ki o güne kadar yaşadığı rutin hayat sekteye uğrar, işte o zaman Truman kendi gerçekliğinin dışında farklı bambaşka bir gerçekliğin olma ihtimaliyle yüz yüze kalır. Bu gerçekliği arayış süreci etrafında ki tüm insanların ve özellikle de şovu yöneten şirketin hoşuna gitmez . Kafası iyiden iyiye karışmış olan Truman’ı bu ‘kötü’ ve ‘zararlı’ düşüncelerden uzaklaştırmak için çocukluk arkadaşı, en yakın dostu Marlon devreye girer. Onun yetersiz kaldığı noktada Truman’ın karşısına aklını başından alacak (ya da aklını başına toplayacak) bir kadın çıkartılır. Dostluk ve aşk bir insanı tamamiyle sahte bile olsa sahip olduğu yaşama bağlayacak araçlara dönüşür Şovun sürüp gitmesinde çıkarı olan ya da çıkarı olduğunu düşünen tüm insanlar Truman’ı başka bir gerçekliğe doğru olan yolculuğunda engellemeye çalışırlar. Ve işe bakın ki, bu engelleme süreci ya da statükoyu devam ettirme çabası, şovun sürmesinde gerçekten de çıkarı olan tek kişi olan şovun sahibi şirketin yönetmeni tarafından yönlendirilir. Hegemonya alanında çatışma şiddetini arttırırken, saflar iyiden iyiye belirginleşir ve egemenler yüzlerini belli ederler. Hiçbir baskı aracının işe yaramadığı noktada, egemenler için son çare ortaya çıkıp güç kullanmaktır.
Modern çağda, hiçkimse bilinçli olarak rol yapmasa da bu film herkesin bir Truman olduğu imasında bulunuyor, ve insanları şovun yöneticilerinin kim olduğu konusunda düşünmeye davet ediyor. Sadece bu da değil, hepimizin birer Truman olduğu toplumsal hayatta, ailemiz, arkadaşlarımız, karımız, çocuklarımız ya da sokaktaki herhangi bir insan bizi sahip olduğumuz yaşama hapseden, sınırlayan, başka dünyalara yapmak istediğimiz yolculuklara engel olan birer düşman haline geliyor. Şovun devam etmesinde çıkarı olduğunu zanneden bütün bu insanlar için ise biz bir arkadaş, eş, çocuk vs. olarak birer düşman haline geliyoruz. Sonuç, bugün insanlığın kayıtsızca tapındığı özgürlük mitinin basit ama kesin tanımıdır; başkalarının özgürlüğünün başladığı yerde senin özgürlüğün biter ya da başkalarının özgürlüğünü sınırladığın ölçüde seninki sınırlanır. Truman Show bize hegemonya sürecinin sadece ideolojik ve ekonomik mücadele ile sınırlı olmadığını, bizzat bizim gündelik hayatımızı da kapsadığını gösteriyor. Gerçek hayatta, bizlerin, modernitenin atomize bireylerinin Truman gibi kapıyı çekip gidebileceğimiz bir yer yok belki, ama bize sunulan doğruların, gerçekliğin ve anlamın dışında da birşeylerin olduğuna inanmamız gerekiyor.