Eşitsizlik: Yapay Zekânın Derinleştirdiği Uçurum

yazan: Özgür Kurtuluş

Tarihsel deneyimler gösteriyor ki her büyük teknolojik devrim, kazananlar ve kaybedenler yaratır. Yapay zekada (YZ) bu dinamik daha da hızlı işliyor. Küresel ölçekte bakıldığında, YZ’ın ekonomik getirileri şimdiden belirli ülke ve şirketlerde toplanıyor. 2030 yılına kadar YZ’nin dünya ekonomisine 15,7 trilyon dolarlık katkı yapması bekleniyor. Ancak bu kazancın %84’ü Kuzey Amerika, Avrupa ve Çin’e gidecek; geriye kalan dünya ise bu pastadan ufak bir dilim alacak.

Bu tablo, dijital sömürgeciliğin habercisi olabilir. Türkiye gibi gelişen ekonomiler için durum karmaşık. Genç nüfusumuz, gelişmekte olan teknoloji sektörümüz var. Ancak henüz küresel YZ güçleri arasında değiliz. Eğer harekete geçmezsek, veriyi ve teknolojiyi elinde tutan ülkelerin tüketicisi hâline gelmekten öte yol yok Birçok araştırmacının da dikkat çektiği gibi, YZ ölçek ve veri üzerinden çalıştığı için, bu teknolojide “kazanan her şeyi alır” ekonomisi oluşabilir. Bu da ABD ve Çin gibi dev teknoloji şirketlerini daha da güçlü kılarken, Türkiye gibi ülkelerin ekonomik kazanımlarını riske atabilir.

Üstelik eşitsizlik sadece ülkeler arasında değil, ülke içinde de büyüyebilir. YZ’den en çok fayda görenler; yüksek becerilere sahip profesyoneller, dijital okuryazarlığı yüksek girişimciler ve YZ yatırımı yapabilecek büyük şirketler. Öte yandan, düşük vasıflı, tekrar eden işlerde çalışanlar işlerini kaybedebilir ya da pazarlık güçlerini yitirebilir.

Bir fabrikayı düşünün: robotlar montaj hattındaki birçok işi ortadan kaldırırken, sadece birkaç yeni mühendislik pozisyonu açılıyor. YZ’yi tasarlayan ya da yöneten kazanıyor; diğerleri ise ya işsiz kalıyor ya da düşük ücretlere razı oluyor. Türkiye özelinde bakıldığında, ekonomimizin hem sanayi hem hizmet sektörüne dayandığı düşünülürse, YZ tabanlı otomasyonun tekstil ve otomotiv gibi sektörlerde istihdamı azaltma potansiyeli oldukça yüksek. Hizmet sektöründe ise çağrı merkezlerinden mağazalara kadar YZ destekli chatbot’lar ve kiosk’lar şimdiden kullanılmaya başlandı.

Endişe yalnızca iş kaybı değil; kalan işlerin niteliği de ciddi şekilde sorgulanmalı. YZ ile sürekli gözetlenen çalışanlar mı olacağız? Kuryeler ya da esnek çalışanlar, şeffaf olmayan algoritmalar tarafından mı yönetilecek? Eğer bu eğilimler kontrol altına alınmazsa, iş güvencesi ve özlük hakları büyük bir darbe alacaktır.

Öte yandan, umut da var. 2024 yılında yayımlanan bir raporuna göre, Türkiye’deki işlerin %59’u, doğru politikalarla YZ tarafından olumlu yönde dönüştürülebilir. Yani YZ, yerinden etmek yerine iş gücünü destekleyebilir. Ancak bu olumlu senaryo, şirketlerin ve siyasetin bilinçli tercihleriyle mümkün. Eğer işverenler sadece maliyet azaltmaya odaklanırsa ve çalışanları yeniden eğitmek yerine otomasyonu tercih ederse, sonucun yıkıcı olması kaçınılmaz.

Yapay zekânın ekonomik etkisi çift yönlü. Bir yandan büyüme ve verimlilik vadediyor; diğer yandan eşitsizliği körüklüyor. Bu noktada sivil toplum ve karar vericiler devreye girmeli; eğitim, sosyal güvenlik ve adil çalışma standartları gibi alanlarda YZ çağının gereklerine uygun politikalar geliştirilmeli. Aksi takdirde, teknolojinin kazananları ve kaybedenleri arasındaki uçurum daha da büyüyecek.

İlgili Yazılar

Yorum bırakın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.