Veri Egemenliği: Geleceğin Petrolünü Kim Kontrol Ediyor?

yazan: Özgür Kurtuluş

“Veri, yeni petroldür” ifadesi artık klişe oldu; ancak hâlâ çok yerinde. Peki bu yeni çağın hammaddesi olan verinin mülkiyeti kimde? Veri egemenliği, verinin toplandığı ülkenin yasalarına ve denetim mekanizmalarına tabi olmasını, ülkelerin ve toplulukların kendi verileri üzerinde denetim hakkı bulunmasını ifade eder. Konu acildir, çünkü şu anda dünya çapındaki veri havuzlarının büyük kısmı ABD ve Çin merkezli teknoloji devlerinin elinde.

Türkiye gibi ülkeler için bu, dijital bağımlılık riski anlamına geliyor. Örneğin, hastanelerimizde kullanılan bir YZ sistemi yabancı bir şirkete aitse, hastaların taramaları nerede saklanıyor? Bu veriler yurt dışına mı gidiyor? Kim etik kullanımını denetliyor? Aynı şekilde, Türkiye’de faaliyet gösteren sosyal medya ve internet şirketleri, milyonlarca vatandaşın davranış verisini her gün topluyor. Bu veriler başka ülkelerin şirketlerine kazanç olarak dönüyorsa ama biz bu değerden pay alamıyorsak, burada bir dijital sömürü var demektir.

Uzmanlar bu durumu “veri sömürgeciliği” olarak tanımlıyor: Verisi bol ama egemenliği zayıf ülkelerin, dijital kaynaklarının küresel şirketlerce izinsiz kullanılması. Yapay zekâda “kazanan herşeyi alır” düzeni, ABD ve Çin gibi veri devlerini merkezde tutarken, Türkiye gibi orta ölçekli ülkeleri dijital özerkliğini kaybetme riskiyle karşı karşıya bırakıyor.

Burada temel bir soru ortaya çıkıyor: YZ çağında kuralları koyan ülkelerden mi olacağız, yoksa dışarıdan dayatılan kuralları kabul edenlerden mi?

Veri egemenliği, dünyadan kopmak ya da içe kapanmak anlamına gelmez. Aksine, verinin adil ve şeffaf bir şekilde kullanılması için söz sahibi olma mücadelesidir. Avrupa Birliği, Genel Veri Koruma Tüzüğü (GDPR) ve Yapay Zekâ Yasası taslağıyla bu alanda ciddi adımlar attı. Türkiye de KVKK ile verilerini korumaya çalışıyor ve 2024 itibariyle kapsamlı bir Yapay Zeka Yasası hazırlığında. Ancak taslakta yüksek riskli YZ tanımının belirsiz olması ve kimin denetleyeceğinin açık olmaması, uzmanlar tarafından eleştirildi. Bu noktada sivil toplumun ve akademinin rolü kritik: bu yasaların uygulanabilir, adil ve güçlü olması için süreci yakından izlemeliyiz.

Veri egemenliğinin bir diğer boyutu da kültürel ve dilsel temsil meselesi. Bugünkü AI modelleri, büyük ölçüde İngilizce ve Mandarin Çincesi verileriyle eğitiliyor. Türkçe ise bu modellerde yeterince yer bulamıyor. Bu da, hatalı çevirilerden yerel lehçeleri anlayamayan sesli asistanlara kadar birçok sorunu beraberinde getiriyor. Türkiye’de YZ’nin  toplumu doğru anlayabilmesi için, yerli veri üretimine ve yerli AI araştırmalarına yatırım yapılması şart.

Açıkça söylemek gerekirse: Veri güçtür ve bu gücü devretmek lüksümüz yok. Kişisel verilerimizden tüketici davranışlarına, sanayi verilerinden kültürel içeriklere kadar her şeyin yurtdışındaki sunuculara akması, denetimsiz bir sömürü anlamına gelir. Yerli veri merkezlerinin teşvik edilmesi, teknoloji şirketlerinden şeffaflık talep edilmesi, veriye dayalı yerli inovasyonun desteklenmesi – tümü bu mücadelenin parçasıdır. Zor bir denge: gizlilik, yenilikçilik ve egemenlik arasında kurulacak bir denge. Ama bu denge kurulmadan, yapay zekânın getireceği faydalar geniş kesimlere ulaşamaz; yalnızca birkaç küresel aktörün elinde yoğunlaşır.

İlgili Yazılar

Yorum bırakın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.