İnternet ile nereden nereye…
İnsanlığın 35 yıllık İnternet tecrübesinin küresel ekonomiye yansımasının büyük bir düş kırıklığı olduğunu söylersek abartmış olmayız.
İnternet teknolojisinin karakteristik özellikleri; alt-yapıdan bağımsızlığı, şeffaflığı, kullanıcı denetimine imkân vermesi, gayri-merkeziliği ve küreselliği onun mevcut iktidar ilişkilerini demokratikleştireceğini, daha adil bir ekonomi için işlevsel bir araç olabileceğini düşündürüyordu. Ancak yıllar içinde internetin, gelir dağılımındaki adaletsizliği giderebileceği, sömürülenlerin, ezilenlerin, dışlananların, ötekileştirilenlerin, nispeten daha demokratik bu mecrada örgütlenerek küresel çapta haklarını daha güçlü savunabileceği inancı yıkıldı. Evet, dijital ekonomi geleneksel kapitalizmin üretim ve dağıtım yapılarını yıkıyor ancak yerine daha adil bir sistemin geldiğini iddia etmek bir hayli zor.
Bu dönemde neoliberal politikaların sonucunda geldiğimiz noktada, kapitalizm varlık balonlarının baskısı altında sürekli bir kriz sürecinde. Ekonomik büyüme canlanmıyor, ücretler ve verimlilik durgun, yatırımlar düşük, işsizlik yükseliyor, tüketici borcu sürekli yükseliyor, eşitsizlik derinleşiyor, gelir adaletsizliği her geçen yıl artıyor. 200 yıldır ilk defa bir kuşak, önceki kuşağa göre daha yoksul. Büyük bir ekolojik tahribat insanların nihai olarak bağlı olduğu çevresel koşulları tehdit ediyor.
İnterneti her şeyin altyapısına dönüştüren dijital dönüşüm ve platform kapitalizmi, tekelleşme, verileştirme ve finanslaştırma ile toplumları kontrol altında tutmayı kolaylaştırarak neoliberal politikaların bütüncül modelini tamamlıyor. Özellikle Snowden sonrası dünyada Silikon Vadisi, geleneksel ekonomik yapıları tehdit eden ilerlemeci yönünü terk ederek merkezileşmeyi, eşitsizlikleri ve güç yoğunlaşmasını derinleştiren, savaş ve çatışmadan beslenen bir barbarlığın hizmetine girdi.
İnternet, toplumsal yapımızı derinden etkileyen bir dönüşüm geçirdi. Bu dönüşüm, Silikon Vadisi ve büyük teknoloji şirketleri tarafından şekillendirilen, politik, ekonomik ve sosyal sistemlerin bir yansıması oldu. Çevrimiçi alanlarımız, bireysel mülkiyet, merkezi güç ve kontrol mekanizmaları etrafında inşa edildi. Bu nedenle, dijital adaletin sağlanması ve internetin alternatif bir geleceğinin mümkün kılınması için bu paradigmanın dışına çıkmamız gerekiyor. World Wide Web’in kurucusu Tim Berners-Lee’nin belirttiği gibi internetin arkasındaki temel fikir, herkesin bilgiye eşit erişim sağlayabilmesiydi. Ancak günümüzde dijital platformlar, büyük teknoloji devleri tarafından kontrol edilmekte ve bu da erişim ve katılım eşitliğini sınırlamakta.
Bu yıkıcı tablo karşısında ekonomik ve siyasal alternatifler üretmek, direnmek, mücadele etmek gün geçtikçe zorlaşıyor. Bir ifade özgürlüğü aracı olarak pazarlanan ve kendini sorgulanamaz bir norm olarak dayatan sosyal medya; dikkat dağınıklığını süreklileştiren, manipülasyon ve yalan haberlerle zihinlerimizi kontrol eden, hakikati gizlemekten öte belirsizleştiren bir gösteriye dönüştü. Evet, artık doğrulanma ihtiyacı duyan bir hakikat yerine herkesin neler olup bittiğine dair bir türlü odaklanamadıkları fikirler var. Eleştiri; kaydırma, tıklanma ve beğenme eylemlerine indirgenmiş bir psikolojik rahatlama seansına dönüştü ve cehalet, tarihte benzeri görülmemiş bir enformasyon patlaması eşliğinde adeta bir enfeksiyon gibi yayılıyor.
Bu yazı Free Web Turkey‘de yayımlanmıştır. Yazının tamamına ulaşmak için lütfen tıklayın.